Almanya’nın güvenlik politikalarını düşündüğümüzde, genellikle NATO, ABD, Rusya veya Ukrayna savaşı gibi başlıklar öne çıkar. Ancak perde arkasında, Berlin’in hesaplarının merkezinde duran başka bir aktör daha var: Türkiye.
Türkiye’nin bu kadar önemli olmasının sebebi yalnızca coğrafi konumu değil. Karadeniz’den Orta Doğu’ya, Balkanlar’dan Doğu Akdeniz’e kadar uzanan geniş bir bölgenin tam ortasında duran Türkiye, Avrupa’nın güvenlik mimarisinde adeta kilit taşı. Almanya’nın güvenlik politikaları söz konusu olduğunda, Ankara’yı görmezden gelmek mümkün değil.
Bunu en net şekilde 2015 mülteci krizinde gördük. O dönem Avrupa sokaklarında derin bir huzursuzluk vardı. Almanya, bir yandan kapılarını açarak insani bir tavır sergiledi, diğer yandan iç siyasette büyük baskı altına girdi. Merkel hükümetinin nefes almasını sağlayan adım, 2016’da Türkiye ile imzalanan Mülteci Mutabakatı oldu. Yani Berlin, iç güvenliğini korumak için çözümü Ankara’da buldu. Bu örnek bile tek başına, Almanya’nın güvenlik politikalarında Türkiye’nin vazgeçilmez konumunu ortaya koyu-yor.
Ama göç meselesi buzdağının yalnızca görünen yüzü. Almanya’nın askeri faaliyetlerine bakarsak tablo daha da netleşi-yor. İncirlik Üssü, yıllarca Alman askerlerinin DEAŞ’a karşı yürütülen operasyonlarının merkezlerinden biri oldu. Konya’daki NATO tesisleri, Berlin’ in hava gözetimi ve istihbarat faaliyetleri için kritik rol oynadı. Bugün Ukrayna sava- şı bağlamında Karadeniz’in güvenliği konuşuluyorsa, orada da yine Türkiye’nin attığı adımlar belirleyici oluyor.
Tabii Almanya ile Türkiye arasındaki ilişki hep sorunsuz ilerlemedi. Berlin, Ankara’yı demokrasi, hukuk devleti ve basın özgürlüğü konularında sık sık eleştirdi. Alman medyasında zaman zaman sert başlıklar atıldı. Fakat iş güvenliğe gelince, bu eleştiriler geri plana itildi. Çünkü Berlin’in elinde Ankara’yı yok sayma lüksü yok. Stratejik çıkarlar, ideolojik farklılıkların önüne geçiyor. Almanya için Türkiye, dostluğun ötesinde “zorunlu bir ortak”.
Bu noktada Almanya’daki Türk diasporasına da değinmek gerekiyor. Yaklaşık üç milyon Türk kökenli insan, Berlin’in güvenlik politikalarında ayrı bir faktör. Entegrasyon, radikalleşmenin önlenmesi ve toplumsal barışın korunması, Almanya’nın iç güvenlik gündeminin merkezinde yer alıyor. Bu nedenle Almanya ile Türkiye arasındaki bağ, sadece dış politikada değil, Berlin’in kendi sokaklarında da hissediliyor.
Bir diğer kritik alan ise enerji güvenliği. Almanya, Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmaya çalışırken gözünü yeni enerji koridorlarına çevirdi. Türkiye, bu noktada doğal bir geçiş ülkesi. TANAP ve TürkAkım projeleri, yalnızca Türkiye’nin değil, Almanya’nın da enerji güvenliğinde rol oynuyor. Ankara, Doğu Akdeniz ve Kafkas ya’daki enerji denklemlerinde aktif oldukça, Berlin’in Ankara’ya olan ihtiyacı daha da artacak.
Bütün bunları üst üste koyduğumuzda, şu soru kendiliğinden ortaya çıkıyor: Türkiye olmadan Almanya güvenlik politikalarını nasıl ayakta tutabilirdi? Göçü kim kontrol edecekti? NATO’nun güneydoğu kanadı kim tarafından korunacaktı? Enerji koridorları nasıl güvence altına alınacaktı? Bu soruların cevapları bizi hep aynı noktaya götürüyor: Türkiye.
Evet, ikili ilişkilerde zaman zaman gerginlikler yaşanacak. Eleştiriler de olacak, olmalı da. Ama Almanya’nın güvenlik politikalarında Türkiye’nin yeri, ne tartışmaya açık ne de alternatiflerle değiştirilebilir. Bu ilişki, “seçeneklerden biri” değil, “hayati bir zorunluluk”.
Kısacası, Berlin için Türkiye yalnızca önemli bir müttefik değil, aynı zamanda iç huzurun, enerji güvenliğinin ve NATO’nun güney kanadının sigortasıdır. Almanya bazen bunu yüksek sesle söylemekten çekinse de, güvenlik politikalarının satır aralarını dikkatle okuyan herkes bu gerçeği görür: Almanya için Türkiye vazgeçilmezdir.