Enerjinin Yeni Rotası:Türkiye’nin Ortadoğu’daki Stratejik Güç Konumu

von Aytürk
A+A-
Reset

Yıllarca “enerji” dendiğinde akla gelen ilk şey petroldü. Körfez’in siyah altını, hem küresel ekonomilerin kaderini hem de siyasetin yönünü belirliyordu. Tankerler Basra Körfezi’nden çıkıp batıya süzülürken, dünya ekonomisinin kalp atışını da beraberinde taşıyorlardı. Tablo artık değişiyor. Bugün Ortadoğu’da yeni bir kelime yükseliyor: güneş. Ve bu değişimin tam ortasında, tıpkı jeopolitik konumunda olduğu gibi, Türkiye yeniden kilit bir oyuncu haline geliyor.
Petrol çağının gölgesinde büyüyen bölge ülkeleri, iklim krizinin baskısıyla ve küresel ekonominin yeşil dönüşümüne ayak uydurma zorunluluğuyla yön değiştiriyor. Suudi Arabistan’ın “Vision 2030” stratejisi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin dev güneş tarlaları ve Katar’ın yenilenebilir enerji yatırımları artık petrole bağımlı bir ekonominin sürdürülemez olduğunu kabul ettiklerinin göstergesi. Ortadoğu yüzyıllar sonra yeniden tarihin yönünü belirleyecek bir enerji devrimi eşiğinde. Türkiye yeni dönemde sadece coğrafi konumuyla değil, teknolojik bir köprü olma potansiye li ile öne çıkıyor. Özellikle de Al-manya’nın, Rusya-Ukrayna savaşı sonrası enerji güvenliği kaygılarıyla yenilenebilir enerjiye yöneldiği bir dönemde, Türkiye hem üretim hem iletim merkezi olma avantajına sahip. Güneş paneli üretimi, batarya teknolojileri ve yeşil hidrojen projeleri gelişirken, diğer yandan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) gibi projeler, geleceğin “yeşil enerji koridoru”na dönüşebilir. Ancak mesele yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda zihinsel bir dönüşüm meselesi. Enerji politikaları artık sade ce “kaynak” yönetimi değil, gelecek yönetimi anlamına geliyor. Türkiye yenilenebilir enerji stratejile rini kısa vadeli döviz kazancı ya da seçim ekonomisiyle değil, uzun vadeli sürdürülebilirlik ve inovasyon vizyonuyla şekillendirmeli. Çünkü güneş sadece elektrik üretmez, aynı zamanda bir özgüven üretir. Ken di çatısında enerji üreten bir toplum, ekonomik ve psikolojik olarak daha bağımsız hale gelir. Bu noktada Almanya’nın deneyimi önemli bir örnek. “Energiewende” yani enerji dönüşümü politikası, yalnızca bir çevre projesi değil, bir kültür değişimiydi. Türkiye de benzer bir bilinç oluşturabilir: okullarda enerji farkındalığı, belediyelerde yerel üretim teşvikleri, özel sektörde yeşil inovasyon fonlarıyla desteklenen bir dönüşüm. Güneşin altında parlayan paneller, sadece elektriği değil, geleceğe dair umudu da üretir. Ortadoğu’da doğan güneşin ışığı eğer akıllıca yönlendirilirse, Avrupa’nın enerji krizini aydınlatabilir. Ve belki de tarihte ilk kez bölge sadece enerji ihraç eden değil, enerji dönüşümünü ihraç eden bir aktör haline gelir. Türkiye bu hikâyede pasif bir izleyici değil, aktif bir yazar olabilir. Çünkü enerji savaşlarının yerini artık enerji vizyonları alıyor. Dünya, fosil yakıtların karan lık dumanlarından uzaklaşırken, güneşin doğudan doğacağı gerçeği hiç değişmiyor. Ve belki de insanlık bu kez gerçekten aydınlanmaya hazırlanıyor.