Kıbrıs Barış Harekâtı’nın üzerinden yarım asır geçti. 1974’te Rumların ENOSİS hayali Akdeniz’in derinliklerine gömülürken, Kıbrıs Türkleri için yeni bir dönem başladı. O gün sağlanan güvenlik, bugün hâlâ Ada’daki Türk varlığının temel güvencesi olmaya devam ediyor. Ancak 51 yıl sonra, 2025 seçimleriyle birlikte Kıbrıs Türk toplumu yine tarihsel bir yol ayrımında bulunuyor.
19 Ekim’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iki farklı vizyon karşı karşıya gelecek. Bir yanda mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, diğer yanda ise rakibi Tufan Erhürman. Tatar, iktidardaki üç partinin desteğini arkasına almış durumda. Onun temsil ettiği çizgi, Türkiye ile uyum içinde hareket eden, bağımsız bir devlet olarak KKTC’nin güçlendirilmesini hedefleyen bir politika. Bu yaklaşım, yıllardır uluslararası yalnızlığa ve ağır ambargolara rağmen ayakta kalmayı başaran Kıbrıs Türklerinin iradesini yansıtıyor.
Öte yanda Tufan Erhürman ise Rumlarla yakınlaşmayı, hatta tek devletli bir “Kıbrıs” politikasını savunuyor. Federasyon adı altında önerdiği çözümler, Kıbrıs Türklerinin güvenlik kaygılarını artıracak nitelikte. Sözde çözüm arayışı olarak sunulan bu fikirler, aslında Ada’daki Türk varlığından uzaklaşmayı kabul eden çevreler tarafından destekleniyor. Rumlarla birleşme düşüncesi bazı kesimler için cazip görünse de, Kıbrıs Türk toplumunun hafızasında hâlâ taze olan 1963 saldırıları, 1974 öncesinde yaşanan katliamlar ve ENOSİS girişimleri, böylesi bir birleşmeye karşı derin bir güvensizlik oluşturuyor. Rum tarafı, yıllardır uluslararası platformlarda “tek meşru devlet” olarak tanınmanın rahatlığıyla hareket ederken, Kıbrıs Türklerinin eşit hak ve statü taleplerini sürekli görmezden geldi.
Seçimlerin önemini yalnızca Ada ile sınırlamak mümkün değil. Yunanistan’dan Avrupa Birliği’ne, İsrail’den ABD’ye kadar birçok aktör bu süreci yakından izliyor. Çünkü Doğu Akdeniz’in enerji denklemi, deniz yetki alanları ve bölgesel güç mücadelesi doğrudan Kıbrıs’ı ilgilendiriyor. Dolayısıyla bu seçim, yalnızca bir liderin kim olacağına değil, aynı zamanda Kıbrıs Türklerinin gelecekte nasıl bir pozisyon alacağına karar verecek.
Kıbrıs Türkleri, yarım yüzyıldır ambargolar altında yaşamalarına rağmen kimliklerinden, özgürlüklerinden ve bağımsızlık iradelerinden ödün vermedi. Bu direncin en önemli dayanağı, Türkiye ile kurulan güçlü bağ oldu. Dolayısıyla bugün yapılacak tercih, yalnızca iç siyasetin dar çerçevesiyle sınırlı değil; aynı zamanda “biz kimiz, nasıl bir gelecek istiyoruz?” sorusunun cevabını da içeriyor.
Kıbrıs Türkleri için bu seçim bir varoluş tercihidir. Bir yanda bağımsız devlet kimliğini ve Türkiye ile omuz omuza yürümeyi savunan bir yol, diğer yanda federatif bir çözüm arayışı. Hangi tercih yapılırsa yapılsın, bunun Ada’daki Türklerin geleceğini, güvenliğini ve uluslararası alandaki konumunu belirleyeceği açık.
51 yıl önce Kıbrıs Türk halkı, varlığını korumak için tarihi bir adım atmıştı. Bugün yapılacak seçim de en az o gün kadar tarihîdir. Çünkü mesele yalnızca bir liderin seçilmesi değil, Kıbrıs Türk halkının geleceğe dair iradesinin tüm dünyaya ilan edilmesidir.
Kıbrıs Türk halkı, Ada’daki geleceğini Rum saldırılarından Türkiye’nin garantörlüğü sayesinde kurtardı. Bugün de aynı kararlılıkla hareket ederek, Ada’nın geleceğini karanlık emellere kurban etmeden Anavatan ile birlikte yürümeyi siyasetinin ana ekseni yapan Ersin Tatar’a desteğini sürdüreceğine inanıyorum. 19 Ekim’de sadece Cumhurbaşkanı seçilmeyecek; Kıbrıs Türklerinin kaderini belirleyecek iki farklı vizyon karşı karşıya gelecek. Bir yanda mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, garantör Anavatan ile birlikte yol yürümek isterken; diğer yanda Tufan Erhürman, sınırların kaldırılmasını ve Rumlarla birleşmeyi savunuyor. Durum bu kadar açık.