Friedrich Merz’in Türkiye Ziyareti: Fırsatlar ve Sorumluluklar

von Aytürk
A+A-
Reset

Başbakan Friedrich Merz’in 29 Ekim’de Türkiye’ye gerçekleştireceği ziyaret, Türk-Alman ilişkileri açısından tarihi bir önem taşımaktadır. Bu ziyaret, bir yandan Almanya için stratejik bir öneme sahip Türkiye ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtmak, diğer taraftan ise Türkiye’de giderek derinleşen insan hakları ve hukuk devleti krizini uluslararası arenaya taşımak için bir fırsattır. 

Türk-Alman ilişkileri, tarihsel, ekonomik ve insani bağlarla şekillenen stratejik bir ortaklıktır. Türk-Alman ortaklığı, sadece iki ülke için değil, Avrupa ve bölge barışı için de stratejik bir değere sahiptir. Ancak son dönemde yaşanan siyasi gerilimler, bu derin bağları zorlamıştır. Sayın Merz’in bu ziyareti, ilişkileri yeniden canlandırmak ve geleceğe dönük yapıcı bir diyalog başlatmak için önemli bir fırsattır.

Bu konuda önerilerimiz şunlardır:

• Türkiye-AB İlişkilerinin Yeniden Değerlendirilmesi: Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri, güvenlik, göç ve ekonomik işbirliği gibi ortak çıkarlar çerçevesinde ele alınmalıdır. Türkiye’nin AB perspektifinin canlı tutulması, hem bölgesel istikrar hem de karşılıklı güvenin tesis edilmesi açısından hayati önem taşımaktadır.

• Ekonomik İşbirliğinin Güçlendirilmesi: Türkiye ile Almanya arasındaki ticari ve yatırım ilişkilerinin daha ileriye taşınması gerekmektedir. Yenilenebilir enerji, dijital dönüşüm ve teknoloji transferi gibi alanlarda ortak projeler geliştirilmelidir.

• Bölgesel Güvenlik ve İstikrar: Türkiye, NATO müttefiki olarak bölgesel güvenliğe yaptığı katkılarla öne çıkmaktadır. Suriye, Ukrayna ve Doğu Akdeniz gibi kritik konularda stratejik işbirlikleri yoğunlaştırılmalı, istikrara yönelik ortak adımlar atılmalıdır.

Öte yandan Türkiye’de son dönemde yaşanan gelişmeler, yargı bağımsızlığı ve demokratik haklar konusunda ciddi endişelere yol açmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun hukuka aykırı şekilde tutuklanması ve aylar geçmesine rağmen iddianamenin hala hazırlanmamış olması, Türkiye’deki hukuk sisteminin içinde bulunduğu krizi tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.

Son olarak, İmamoğlu’na yöneltilen „casusluk“ suçlaması ve verilen yeni tutuklama kararı, Türkiye’de siyasi muhalefetin sistematik olarak hedef alındığını göstermektedir. Bu yöntem, delil yerine gizli tanıkların kullanıldığı ve yıllardır tutuklu kalan Osman Kavala örneğinde de açıkça görülmüştür. Türk kamuoyunun büyük bir kesimi, İmamoğlu’na yöneltilen casusluk suçlamasının asılsız olduğuna inanmaktadır. Bize göre suçlamanın ardında yatan gerçek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kendisi için güçlü bir rakip olarak gördüğü İmamoğlu’nu siyaset sahnesinden silme arzusudur.

Tıpkı Rusya’da Putin’in muhalefeti yok etme politikaları gibi, Türkiye’de de yargı, Cumhurbaşkanlığı’nın tam kontrolü altına alınmış ve muhalefeti güçsüz hale getirecek şekilde dizayn edilmiştir. Bu durum, Türkiye’nin demokratik geleceği açısından endişe vericidir.

Ekrem İmamoğlu’na yönelik casusluk soruşturması kapsamında, Almanya’da yaşan Türk kökenli bir iş insanı da tutuklanıp Friedrich Merz’in ziyaretinden kısa bir süre önce serbest bırakılmıştır. Almanya’da yıllardır siber güvenlik konusunda birçok resmi kuruma IT hizmetleri veren bu iş insanının tutuklanması, soruşturmanın boyutları hakkında ciddi endişeler uyandırmaktadır.

Unutulmamalıdır ki, hukukun işlemediği bir ülkede yabancı yatırımcılar Türkiye’ye gitmekten ve yatırım yapmaktan çekinecektir. Bu durum, Türkiye’nin ekonomik geleceği açısından büyük bir risk oluşturmaktadır.

Şunu çok iyi biliyorum ki, Türkiye’deki hukuka aykırı bu tutumlar, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli insanları da derinden etkiliyor. Türkiye’ye yakışmayan bu gelişmeler, uluslararası toplum nezdinde itibar kaybına yol açmaktadır.

Başbakan Merz’in ikili görüşmelerde demokrasi ve insan hakları değerlerini etkili bir şekilde dile getirmesini, Türkiye’deki bu hukuk dışı uygulamaları mutlaka gündeme almasını bekliyoruz.

DİĞER HABERLER