Federal Meclis SPD Milletvekili Macit Karaahmetoğlu, Almanya Federal İçişleri Bakanlığı’nın, „İslamcılıkla Mücadele“ kapsamında danışmanlık yapacak uzmanlar kuruluna atanan bazı isimlerin, kutuplaşmayı artıracağı eleştirisinde bulundu.
Almanya Federal İçişleri Bakanlığı, „İslamcılıkla Mücadele“ kapsamında danışmanlık yapacak uzman kurulunu değiştirdi. „İslam uzmanı“ adı altında oluşturulan bu yeni danışma kuruluna, kamuoyunda oldukça tartışmalı bazı isimlerin dahil edildiği görülüyor.
İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, bu yeni „Danışma Kurulu“, „dijital radikalleşmeden okullardaki dini tacize, finansmandan antisemitizme“ kadar geniş bir alanda bir „Eylem Planı“ hazırlayacak. İlk bakışta kapsamlı bir yaklaşım olarak sunulan bu girişim, atanan isimlerin geçmişteki söylem ve faaliyetleriyle birlikte değerlendirildiğinde, temel bir çelişki ve toplumsal güveni zedeleyecek büyük bir risk barındırmaktadır.
Bakanlığın, „Tüm anayasa düşmanı çabalara aynı kararlılıkla karşı koyacağız“ açıklaması prensipte doğrudur. Ancak, bu mücadelenin meşruiyeti ve etkinliği, kullanılan kavramların netliğine ve sürece dahil edilen danışmanların güven verici olup olmamasına bağlıdır. „Uzman“ olarak dahil edilen bazı isimlerin, Müslüman toplumun büyük çoğunluğunda karşılığı ve güveni bulunmamaktadır. Sadece duyulmak istenenleri tekrarlayan tartışmalı isimlerin varlığı, çözüm üretmekten ziyade toplumsal kutuplaşmayı daha da körükleyecektir.
Bu konuda İçişleri Bakanlığı’na yönelik çağrımız şunlardır:
Bakanlık açıklamasında kullanılan „İslamcılık“ ve „politik İslam“ gibi kavramlar, Müslüman toplum içindeki çeşitliliği görmezden gelen ve hemen her türlü dini-muhafazakar görüşü damgalayabilecek muğlak bir zeminde kullanılmaktadır. Bu kavramların net bir şekilde tanımlanmaması, şiddeti kesinlikle reddeden milyonlarca Müslüman’ı potansiyel şüpheli konumuna itebilir ve toplumsal güveni derinden zedeler.
Açıklamada, okullardaki „dini taciz“ veya „cinsiyet ayrımcılığı“ gibi üzerinde ciddiyetle çalışılması gereken sorunlar haklı olarak gündeme getirilmektedir. Ancak, bu sorunların çözümü, tüm Müslüman toplumu hedef alan genelleyici bir „İslamcılık“ sorunundan çok, pedagojik, sosyal ve entegrasyon politikaları çerçevesinde, tüm paydaşları kucaklayarak ele alınmalıdır.
Şiddet eğilimli aşırılıkla mücadelede, Müslüman toplumun büyük çoğunluğu „hedef“ veya „şüpheli“ değil, „ortak“ olarak görülmelidir. Bu da ancak, cami cemaatleri, sivil toplum kuruluşları ve dini temsilciler gibi meşru temsilcileri sürece gerçek anlamda dahil etmekle mümkündür.
Yeni Danışma Kurulu’nun çalışma yöntemi, üyelerinin geçmiş beyanları ve hazırlayacağı eylem planının içeriği konusunda tam bir şeffaflık sağlanmalıdır.
